Anlatıcı:

Özlem Şen

(Feminist Aktivist)

“Biz birbirimizin çaresiyiz, başkaları değil.”

Türkiye’nin toplumsal ve politik manzarasında farklı kimlikleriyle var olduğunu belirten Özlem; kendini Kürt, Alevi, vegan ve feminist bir lubunya olarak tanımlıyor. Ancak bu tanımın sadece bir kelime diziliminden ibaret olmadığını; hayattaki duruşunu ve mücadele hattını şekillendiren bir noktada yer aldığını vurguluyor.

“Bunlar bir noktada bir kimlik ya da yaşam biçimim gibi dursa da aslında hayatımdaki duruşumu ve mücadele hattımı belirliyor.”

Tarihsel anlatılarda kadınların ve LGBTİ+’ların genellikle yer almadığını vurgulayan Özlem, egemen tarih anlatılarının halkların hakikatlerini ve çeşitliliğini aktarmadığını eleştiriyor.

“Baktığınız zaman bu tarih anlatısında zaten kadınlar ve LGBTİ+’lar yok. Aslında halklar da yok. Siyasi iktidarda egemen olanlar kimlerse, onların bir tarih anlatısı var ve o tarih anlatısı üzerinden halkların onu sahiplenmesi gerektiğinin kabullenişi var.”

Farklı kimliklerin yürüttükleri mücadelenin birbirini nasıl etkilediğini ve bir araya geldiklerinde ne denli güçlü bir etki yarattığını anlatıyor. Özellikle 2014’te Mersin’e taşındığında Kadın Emeği Kolektifi ve Halkların Demokratik Kongresi (HDK) gibi farklı hareketlerde yer alarak hareketler arasındaki dayanışma ilişkisini birinci elden deneyimlediğini aktarıyor.

HDP milletvekili adayı olduğu 2015 genel seçimlerinde karşılaştığı zorluklardan bahsederken toplumda yaratılan kutuplaşmayı ve farklı toplumsal grupların birbirinden nasıl koparıldığını dile getiriyor. Bu kopuşun toplumsal mücadelenin temelini zayıflattığını ve iktidarın bu durumu manipüle ettiğini belirtiyor.

Mücadelenin temelindeki en önemli unsurların eşitlik ve özgürlük olduğunu düşünüyor. Toplumsal alanın dönüşümü ve farklı mücadelelerin birleşimiyle daha adil ve özgür bir toplumun mümkün olabileceğine inanıyor. Bu birleşimin ise ancak birbirimize temas ederek ve birbirimizi dışlamadan bir arada durarak sağlanabileceğini savunuyor.

“Birini dışarıda bırakarak herhangi bir mücadele örmeniz bence mümkün değil. Kendimden de bahsettiğim gibi; Kürt, Alevi, vegan, feminist bir lubunya olarak yürüttüğüm barış mücadelesinde bu kimliklerin herhangi birini dışarıda bırakmam zaten mümkün değil.”

Mücadelesine feminist hareketle adım atan Özlem, ilerleyen süreçte yer aldığı tüm mücadelelere feminizmin rehberlik ettiğini ifade ediyor. Onun hikâyesi; Türkiye’deki kadın ve LGBTİ+ hareketinin derinliklerini, karşılaştığı zorlukları ve taşıdığı umudu yansıtıyor.

“Tüm bu mücadele alanlarına ilk olarak feminist hareketle örgütlenerek adım attım ve benim için en öğretici deneyim orası oldu. Hâlâ da öyle. Feminizmin tüm mücadele hatlarıma ışık tutan bir yönü olduğunu düşünüyorum. Bugün Kürt hareketindeki mücadelemde de, LGBTİ+ hareketindeki mücadelemde de feminist ilkeleri önceliklendirdiğimi söyleyebilirim.”

Özlem, bizimle paylaştığı hikâyesini şu sözleriyle noktalıyor:

“Yalnız olmadığımı hissetmek, omuz omuza mücadele etmek hatta bazen kavga etmek bile… Bunların hepsini güçlendirici buluyorum ve bana iyi geliyor. İyi ki örgütlüyüm.”